22 Ocak 2018 Pazartesi

OYUNUN GÜCÜ

OYUNUN GÜCÜ

Yazarı: DR. DAVİD ELKİND(1931)
Çocuk psikoloğu, eğitimci, konuşmacı, biyolog.
Tufts Üniversitesi'nde Eliot-Pearson Çocuk Gelişimi Bölümü'nde emekli öğretim görevlisidir. Jean Piaget'in çalışmalarını geliştiren bir yazardır. Yaptığı çalışmalarla da birçok ödül kazanmıştır. Araştırma ve yazılarında yaratıcı ve spontan oyunun önemini vurgulamaktadır.
Oyunun gücü  kitabında da programlanmamış, düşsel oyunun çocukları akademik, toplumsal, kişisel her türlü başarıya hazırlama da iyi bir yol olduğunu anlatıyor. Bunları anlatırken kendi hayatından karşılaştığı örneklerle kitabın bilimsel sırf bilgi üzerine kurulu bir ders kitabı olmaktan çıkarmış ve örneklerle anlattığı konunun daha da pekişmesini sağlamış.
Oyunun Değişen Dünyası
Freud mutlu ve üretici bir yaşam sürebilmeyi 'sevgi ve çalışma' olarak düşünmüş, bunun üzerine David Elkind de oyunu ekleyerek mutlu ve üretici yaşamı 'sevgi, çalışma, oyun' olarak bütünleştirmiş. Her birinin ayrı ayrı ne kadar önemli olduğu anlaşıldıktan sonra bir de 3'ünün uyumuna bakalım demiş ve hayatımızdaki en yüksek hazları duymamızda bunların başrolde olması gerektiği anlaşılmıştır.
 Çocuk  sevgisini katar, çalışır, çabalar, gelişir ve zamanla bu 3'ünü pekiştirir. Çocuklar bunu yaptıklarında mutlu olur, peki yetişkinler yapmamalı mı? Yapmalı, bilakis yetişkinlerde oyun oynayabilir, oyunla  terapi sağlayabilir. İlla aynı şekilde olması gerekmez.  Yetişkinler işlerini sevgi, emek ve oyun( illa iş olarak görmek değil önemli olan eğlenceli hale dönüştürmek) ile de yapabilirler.
Oyun demişken geçmişten günümüze her şeyin çokça değiştiği gibi oyun da değişe değişe günümüze kadar geldi. Birçok şey değişti derken neler mi oldu?
Dış mekan oyunları azaldı, motor gelişim temiz havayla buluşamaz oldu, doğal malzemeler değil hiçbir yaratıcılığı olmayan yapay malzemelerle oyunlar oynanmaya başlandı. Oyuncakların çocuğun imgeleme ve düşlem gücünü artırması beklenirken çocuklar iyice yalnızlaştı. Çocuk çevresinde oyununa eşlik edecek akranını veya yetişkini bulamadığından oyun arkadaşı olarak bilgisayarlarını tercih etmek zorunda kaldı.
Çocuklara değişen dünyayla birlikte kalitesi düşük, emek harcanmadan, yaratıcılığı desteklenmeden, kendi kendine çalışır halde olan bir sürü oyuncak alındı. Popülariteye göre değişen bu oyuncaklar çocukların çabuk ulaşabileceği bir hale geldi ve bu da bıkkınlık yaşamalarına neden oldu.
Oyuncaklar popülariteye ayak uydurur da anababalar uydurmaz mı? Çağımız anababalarının çocuklarıyla vakit geçiremedikleri için bir suçluluk duygusu duyarak daha cömert bir şekilde oyuncak almalarına neden oldu. Aynı zamanda popüler oyun malzemesinden tek yoksun kendi çocukları olmasını istemediklerinden teslim oldular çocuklara. Oysaki oyuncaklar yılın belli zamanlarında alınsa ve bu da özel, değerli olsa çocuk bir daha ne zaman alınacağını bilir ve ona göre plan yapar, kendini düzenler. Aynı zamanda elindeki oyuncakla duygusal bir bağ kurar ve oyunlarına oyuncağını katmayı ihmal etmez. Ve en önemlisi de anababaların çocukların istediklerinden çok çocukların gereksinimleriyle ilgilenmeleri. Bu farkı ayırt etmek günümüzde çok zor olsa da başarıldığı takdirde olumlu benlik algısına sahip çocukların sayısı kat ve kat artacaktır.
Bugün oyuncaklar daha çok marka bağımlılığı,  moda bilincini desteklemektedir. Karakter, beceri, eğitsel oyuncaklar olarak ne kadar ayırırsak ayıralım önemli olan çocukların oyuncakları oyunlarının içine katıp, onları özümsemeleri ve düşlem güçlerini harekete geçirebilmeleri olacaktır. Bunlara ek olarak çocukların oyuncaklarla geçirdikleri vakitleri sembolize edersek, ortalama bir çocuk arabayla 5 dk, küpleriyle 2 dk, tahta treniyle 4 dk ve kullanılmış bir mendille 20 dksını ayırıyor. Bu da gösteriyor ki önemli olan oyuncak kadar oyuncağın işlevidir.
Günümüzde her şeyden önce evlerde televizyonun yaygınlaşmasıyla, anababalar çocuklarına olan bilgi akışını artık kontrol edemez hale geldiler. Çocuğun her şeyi bildiğini düşünüp, çocukların kendilerini koruyabilir, her şeyin üstesinden gelebilir gözüyle değerlendirmektedirler.
Teknoloji gelişti ve zamanla daha da gelişecektir. Gerçek sorun ise teknolojiyi sağlıklı ve sorumlu bir şekilde nasıl kullanacağımızdır. Eğer çocukların teknoloji karşısında geçirdikleri zamanı kısıtlar, onları yaşına uygun eğlenceli ve öğretici programlarla bir araya getirirsek teknolojiden faydalanabilirler.
Oyun, Öğrenme ve Gelişim
"Beni İzle" Öğrenme ve Öğretme Kuramı,  çocuklar dokunmalı içine girmeli diyor. Hele de bebekler duyu motor dönemde keşif aşamasındadır. Her şeye dokunmak ve hissetmek isterler. Gösteri yöntemi yerine gösterip yaptırma öğrenmede kalıcılığı arttırmaktadır.
Buradaki bir hikaye de anne bebeğine kırmızı bir küpü mavi olanın üstüne yerleştirmeyi tekrar tekrar denemektedir. Anne "Senin oyuncak bebeğin nerede?" diye sorar. Çocuk elindeki küpleri bırakır ve bebeği arar. Sonra annesi oyuncak ayısını getirir. "İşte senin sevgili yaşlı ayıcığın!" der ve çocuk oyuncak ayıyla oynamaya başlar. Sonra anne çocuğun dikkatini topa yöneltir ve çocuk topla oynamaya başlar. Bu hikayeyi okurken yazarın hikayenin sonunda dediği şeyi düşünmüştüm. "Çocuğun azmini ve yoğunlaşma yeteneğini ne kadar engellediğinin farkında değildir." Çocukların düşünceleri yetişkinlerden çok daha farklı çalışmaktadır. Yetişkine çocuğun yaptığı basit ve kısa süreli gibi gelebilir ama Maria Montessori "Oyun çocuğun en önemli işidir" der. Çocuk kendi kararlarını kendi verebilmelidir ne ile ve ne kadar oynayacağına karar vermesi bağımsız kararlar verebilme duygusunu geliştirecek ve çocuğa özgüven de kazandıracaktır. Anne bunu sürekli bu şekilde yaparak çocukta belki de ileride oluşma ihtimali olan dikkatini yoğunlaştıramama problemini tetikleyebilir. Küçük çocuğun kendi kendine başlattığı etkinliklere saygı gösterip bunlara değer vermezsek, onun bu güçlerine zarar verme riskini taşırız. Hem de hayal gücünü kısıtlayabiliriz. Bu yüzden çocukların kurdukları oyunlar şiddet içerikli değilse desteklemeliyiz.
   Einstein "Sevginin görev duygusundan daha iyi bir öğretmen olduğuna inanıyorum" demiş ve ben bu sözle biz öğretmen adayları da işimizi görev duygusu yerine severek yaparsak bu bize yük gibi gelmeyip aksine elimizden gelenin en iyisini yapmak için bizleri güdüleyecektir.
"Küçük Sünger" Kuramı , çocuklar küçük yaşlarda zihinsel olarak daha hızlı öğrenme kapasitesine sahiptir ve bu dönemde olabildiğince daha çok şey vermeliyiz demektedir. Bu da çocukların yaş ve gelişim seviyesinin üstünde olabileceği için çocukta küçük yaşlarda birçok zararı olabileceğini düşünüyorum. İlk başta da kendini yetersiz hissetme, ya da ailesinin benim çocuğum yetersiz mi düşüncesine kapılmasına yol açabilir.
"Olduğundan daha zor göster" Kuramı,  aslında biz de basitten zora kolaydan karmaşığa gibi yollar vardır ve ben böyle olması gerektiğine inanıyorum. Çünkü yukarı da söylediğim değersizdir hissi burada da çok baskın bir şekilde hissedilme olasılığı yüksektir. " Bebeklerin bu yeni dünyayı  kendi zaman anlayışlarıyla ve kendi hızlarında araştırıp keşfedebilmeleri için zamana gereksinimleri vardır " Bu da demek oluyor ki bireysel farklılıklar, kritik zamanlar, gelişme, olgunlaşma gibi kavramları kapsamaktadır.
" Bebek ve küçük çocuk için bu kadar fazla etkin öğrenme yaşantısı dururken, onu bir bilgisayar ya da televizyon ekranlarının karşısına oturtmak mantıklı mı!? " 0-3 yaş arasında olabildiğince bu gibi cihazlarla karşılaştırılmamalı ve daha sonrasında da bizim kontrolümüzde olmalıdır. Yani süresi, içeriği vb.
Ustalık Oyunu, çocukların yeni kavramları ve becerileri kazanmalarını sağlar. Bir örnekten yola çıkacak olursak 4 yaşındaki İvana ayakkabılarının bağcıklarını bağlayabildiğini söylemiş.  Öğretmen de bunu annesine sormuş. Annesi de İvana doğum günü partisi oyunu oynadığını paketleri kurdele yapmak için 60-70 kez denediğinden bahsediyor. Çocuklara bu formal bir şekilde verilseydi bu sıkabilir ve bu yaşta yapamazdı fakat kendi isteği ile çok fazla hiç sıkılmadan denemesiyle ustalaşmıştır.
Beceri Ustalığı ve Yenilikçi Oyun, oyun yoluyla bir beceriye ustalaştıktan sonra yenilik yaratmak ve yeni keşfettikleri becerileri zorlamak isterler. Burada bisiklet örneği verilmiş ve küçükken ben de ilk başta denge de durmayı sonra sürmeyi sonrasında ellerimi bırakmayı daha sonları farklı şekiller yapmayı denemiştim. Gerçekten de bir şeyi öğrendikten sonra ona yenilikler katarak farklılaşmaya ve ustalaşmaya çalışmaktayız.
Yakınlık Oyunu, birbirlerine yabancı iki çocuğun yeni tanıştıklarında aralarında belli ortak bir amaç olduğunda çok uzun yıllardan beri arkadaşmış gibi davranmasına denir. Aynı boylarda birbirlerine karşı güvenebileceklerine dair inançları vardır.
Terapötik Oyun, çocuk, oyunu stresle başa çıkmanın bir yöntemi gibi tedavi edici olarak kullanırlar. Annesi çocuğuna kızdığında çocukta bunu oyuncak bebeğine karşı bir dışa vurum olarak kullanacaktır. Burada ce-e oyunun da terapötik oyuna dahil olmasına şaşırdım ve yazarı okuyunca mantıklı geldi.
   Çocuğa, "Sen ne düşünüyorsun?" diye sormalıyız. Çocuklar kendilerine soru sorulmasından en az yetişkinler kadar hoşlanırlar ve sorulara yanıt vermekten de onlardan daha mutlu olurlar. Fakat bu sorgular gibi değil de güzel bir üslupla anlaşılır bir dille ve çocuğun iletişime geçeceği bir şekilde olmalıdır.

   Çocuklar kendileri oyun başlatır, oyuna yeni kurallar getirebilir ve sonlandırabilir. Kendilerinin başlattıkları oyunlar çocuklara etkili toplumsal bireyler olmaları için gereksinim duydukları kişilerarası becerileri öğrenmelerine katkıda bulunuyordu.
Kurallı Oyunlar, çocukların toplumsal kurumlarla ilk karşılaşmasıdır. Gönüllü bireyler olduğu sürece var olurlar. Üyelerin kendi kişisel gereksinimleri ve arzularını, üzerinde toplumsal anlaşmaya varılmış kurallar dizisinden ve ritüellerden aşağı tutması gerekir.  Mekansızlık vardır. Yani onlar için özel bir mekana ihtiyaç duymazlar. Nerede olurlarsa oyun oynayabilirler.
  Yazar, Piaget'in Ahlak Gelişimi üzerine olan maddesel çalışmasını bedensel çalışma olarak uyguluyor ve burada bedensel zarar söz konusu olduğunda, çocukların niyeti mala verilen zarar söz konusu olduğundan bir iki yıl önce değerlendirdiklerini buluyor.
İşbirliği ve rekabetin normal ve sağlıklı  olduğu söyleniyor. Buna ben de katılıyorum. Fakat tabi ki her şeyin fazlasının zarar olduğunu her şeyin yerinde ve kıvamında yapıldığı zaman normal şeylerdir. Bu tür şeyler çocuğun kendi performansını geliştirmesi açısından iyidir.
Yakınlık Oyunu , 7-8 yaştan sonra toplumsal cinsiyet merkezli oyunlar olduğuna değiniliyor. Bu okul öncesi çağda eğilimler evcilik oyunu, araba yarışı vb. oyunlarla kendini gösteriyor.
Oyunun Gücü
Çocuklar kendi isimlerine çok sahip çıkarlar ve kendilerine başka şekilde seslenilmesinden hoşlanmazlar. Aidiyet duygusu için de önemli olduğuna ve aidiyet duygusunun ilk basta vücudumuzla, ismimizle,  anne ve babamızla devam ediyor. İsim ile seslenmek çocukları saygı ve sevgi duyulduğuna ve değer verildiğini hissetmesini sağlar.
Çocuklara sınır koymaya çalışmalarımızda onlara direk buna uçacaksın dediğimizde bunu ona karşı bir saldırı olarak görür ve yapmak istemeyebilir fakat onlarla birlikte kuralları koyarsak kuralları çiğnemenin sonuçlarını onlarla birlikte karar verebiliriz.
Kişisel merakların paylaşılması: Ailelerin çocuklarıyla olan ortak ilgi ve meraklarının onları uzun süre birlikte tuttuğuna ve verimli vakit geçirildiğine değinilmiş ve yazar burada oğluyla olan denize merakından bahsetmiş ve bunun böyle olduğuna inanıyorum. Aileler çocuklarıyla bir saat bile olsa verimli zaman geçirmeliler.
Çocukların kişisel merakları; İyi bir öğretmen çocuklarının neyden hoşlanıp neyden hoşlanmadığını bilmeli ve etkinliklerini ona göre düzenlemelidir. Aile ve okulda da sevgi, saygı ve dürüstlük temel ilkeler olmalıdır.
Aile zamanı; Bir saat bile olsa çocuk ile geçirilen verimli zaman çocuğun aileye olan bağını güçlendirir.
Paylaşılan yaşantılar; Çocuklar ile konuşurken ya da onlarında bizimle yaşantılarını paylaşmalarını istiyorsak ilk önce bizim kendi yaşantımızı onlarla paylaşmalıyız. Bu durum onlar ve bizim aramızdaki güveni arttıracak ve çocuğa cesaret verecektir. Bu şekilde konuşma bir sorgulamaya değil bir sohbete dönüşür. Hem de deneyimlerimizi çocuklarımızla paylaştığımız zaman onlar bizi birey olarak kabul etmeye başlar.
   Erken çocukluk eğitimin kalitesi, eğitimin her düzeyi için model olmalıdır.
Montessori: Eğitim programının değeri sıkıca kontrol edilmediğinde boşa harcanmış olacağına olan inancına ben de katılıyorum. Eğitim programları ne kadar iyi olursa ve bunları uygulayıcıları o kadar kaliteli bireyler yetiştirebiliriz.
Ve son olarak başta denildiği gibi oyun sevgi ve çalışmayı kaynaştırdığımız zaman bizler, çocuklar ve yetişkinler olarak mutlu, sağlıklı ve üretken yaşamlar sürebiliriz.


OYUNBAZ ÖĞRETMEN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

SAYILAR OKUMA YAZMA ÇALIŞMALARI

SAYILAR OKUMA YAZMA ÇALIŞMALARI 1'den 9'a kadar sayılar okuma yazma çalışmaları hazırladım. Ben sınıfımda severek kullanacağıma em...