OYUNUN GÜCÜ
Yazarı: DR. DAVİD ELKİND(1931)
Çocuk
psikoloğu, eğitimci, konuşmacı, biyolog.
Tufts
Üniversitesi'nde Eliot-Pearson Çocuk Gelişimi Bölümü'nde emekli öğretim
görevlisidir. Jean Piaget'in çalışmalarını geliştiren bir yazardır. Yaptığı
çalışmalarla da birçok ödül kazanmıştır. Araştırma ve yazılarında yaratıcı ve
spontan oyunun önemini vurgulamaktadır.
Oyunun
gücü kitabında da programlanmamış,
düşsel oyunun çocukları akademik, toplumsal, kişisel her türlü başarıya
hazırlama da iyi bir yol olduğunu anlatıyor. Bunları anlatırken kendi
hayatından karşılaştığı örneklerle kitabın bilimsel sırf bilgi üzerine kurulu
bir ders kitabı olmaktan çıkarmış ve örneklerle anlattığı konunun daha da
pekişmesini sağlamış.
Oyunun Değişen Dünyası
Freud mutlu
ve üretici bir yaşam sürebilmeyi 'sevgi ve çalışma' olarak düşünmüş, bunun
üzerine David Elkind de oyunu ekleyerek mutlu ve üretici yaşamı 'sevgi,
çalışma, oyun' olarak bütünleştirmiş. Her birinin ayrı ayrı ne kadar önemli
olduğu anlaşıldıktan sonra bir de 3'ünün uyumuna bakalım demiş ve hayatımızdaki
en yüksek hazları duymamızda bunların başrolde olması gerektiği anlaşılmıştır.
Çocuk sevgisini katar, çalışır, çabalar, gelişir ve
zamanla bu 3'ünü pekiştirir. Çocuklar bunu yaptıklarında mutlu olur, peki
yetişkinler yapmamalı mı? Yapmalı, bilakis yetişkinlerde oyun oynayabilir,
oyunla terapi sağlayabilir. İlla aynı
şekilde olması gerekmez. Yetişkinler
işlerini sevgi, emek ve oyun( illa iş olarak görmek değil önemli olan eğlenceli
hale dönüştürmek) ile de yapabilirler.
Oyun
demişken geçmişten günümüze her şeyin çokça değiştiği gibi oyun da değişe
değişe günümüze kadar geldi. Birçok şey değişti derken neler mi oldu?
Dış mekan
oyunları azaldı, motor gelişim temiz havayla buluşamaz oldu, doğal malzemeler
değil hiçbir yaratıcılığı olmayan yapay malzemelerle oyunlar oynanmaya
başlandı. Oyuncakların çocuğun imgeleme ve düşlem gücünü artırması beklenirken
çocuklar iyice yalnızlaştı. Çocuk çevresinde oyununa eşlik edecek akranını veya
yetişkini bulamadığından oyun arkadaşı olarak bilgisayarlarını tercih etmek
zorunda kaldı.
Çocuklara
değişen dünyayla birlikte kalitesi düşük, emek harcanmadan, yaratıcılığı
desteklenmeden, kendi kendine çalışır halde olan bir sürü oyuncak alındı.
Popülariteye göre değişen bu oyuncaklar çocukların çabuk ulaşabileceği bir hale
geldi ve bu da bıkkınlık yaşamalarına neden oldu.
Oyuncaklar
popülariteye ayak uydurur da anababalar uydurmaz mı? Çağımız anababalarının
çocuklarıyla vakit geçiremedikleri için bir suçluluk duygusu duyarak daha
cömert bir şekilde oyuncak almalarına neden oldu. Aynı zamanda popüler oyun
malzemesinden tek yoksun kendi çocukları olmasını istemediklerinden teslim
oldular çocuklara. Oysaki oyuncaklar yılın belli zamanlarında alınsa ve bu da
özel, değerli olsa çocuk bir daha ne zaman alınacağını bilir ve ona göre plan
yapar, kendini düzenler. Aynı zamanda elindeki oyuncakla duygusal bir bağ kurar
ve oyunlarına oyuncağını katmayı ihmal etmez. Ve en önemlisi de anababaların çocukların
istediklerinden çok çocukların gereksinimleriyle ilgilenmeleri. Bu farkı ayırt
etmek günümüzde çok zor olsa da başarıldığı takdirde olumlu benlik algısına
sahip çocukların sayısı kat ve kat artacaktır.
Bugün
oyuncaklar daha çok marka bağımlılığı,
moda bilincini desteklemektedir. Karakter, beceri, eğitsel oyuncaklar
olarak ne kadar ayırırsak ayıralım önemli olan çocukların oyuncakları
oyunlarının içine katıp, onları özümsemeleri ve düşlem güçlerini harekete geçirebilmeleri
olacaktır. Bunlara ek olarak çocukların oyuncaklarla geçirdikleri vakitleri
sembolize edersek, ortalama bir çocuk arabayla 5 dk, küpleriyle 2 dk, tahta
treniyle 4 dk ve kullanılmış bir mendille 20 dksını ayırıyor. Bu da gösteriyor
ki önemli olan oyuncak kadar oyuncağın işlevidir.
Günümüzde
her şeyden önce evlerde televizyonun yaygınlaşmasıyla, anababalar çocuklarına
olan bilgi akışını artık kontrol edemez hale geldiler. Çocuğun her şeyi
bildiğini düşünüp, çocukların kendilerini koruyabilir, her şeyin üstesinden
gelebilir gözüyle değerlendirmektedirler.
Teknoloji
gelişti ve zamanla daha da gelişecektir. Gerçek sorun ise teknolojiyi sağlıklı
ve sorumlu bir şekilde nasıl kullanacağımızdır. Eğer çocukların teknoloji
karşısında geçirdikleri zamanı kısıtlar, onları yaşına uygun eğlenceli ve
öğretici programlarla bir araya getirirsek teknolojiden faydalanabilirler.
Oyun, Öğrenme ve
Gelişim
"Beni İzle"
Öğrenme ve Öğretme Kuramı, çocuklar
dokunmalı içine girmeli diyor. Hele de bebekler duyu motor dönemde keşif
aşamasındadır. Her şeye dokunmak ve hissetmek isterler. Gösteri yöntemi yerine
gösterip yaptırma öğrenmede kalıcılığı arttırmaktadır.
Buradaki bir
hikaye de anne bebeğine kırmızı bir küpü mavi olanın üstüne yerleştirmeyi
tekrar tekrar denemektedir. Anne "Senin oyuncak bebeğin nerede?" diye
sorar. Çocuk elindeki küpleri bırakır ve bebeği arar. Sonra annesi oyuncak
ayısını getirir. "İşte senin sevgili yaşlı ayıcığın!" der ve çocuk
oyuncak ayıyla oynamaya başlar. Sonra anne çocuğun dikkatini topa yöneltir ve
çocuk topla oynamaya başlar. Bu hikayeyi okurken yazarın hikayenin sonunda
dediği şeyi düşünmüştüm. "Çocuğun azmini ve yoğunlaşma yeteneğini ne kadar
engellediğinin farkında değildir." Çocukların düşünceleri yetişkinlerden
çok daha farklı çalışmaktadır. Yetişkine çocuğun yaptığı basit ve kısa süreli
gibi gelebilir ama Maria Montessori "Oyun çocuğun en önemli işidir"
der. Çocuk kendi kararlarını kendi verebilmelidir ne ile ve ne kadar
oynayacağına karar vermesi bağımsız kararlar verebilme duygusunu geliştirecek
ve çocuğa özgüven de kazandıracaktır. Anne bunu sürekli bu şekilde yaparak
çocukta belki de ileride oluşma ihtimali olan dikkatini yoğunlaştıramama
problemini tetikleyebilir. Küçük çocuğun kendi kendine başlattığı etkinliklere
saygı gösterip bunlara değer vermezsek, onun bu güçlerine zarar verme riskini
taşırız. Hem de hayal gücünü kısıtlayabiliriz. Bu yüzden çocukların kurdukları
oyunlar şiddet içerikli değilse desteklemeliyiz.
Einstein "Sevginin görev duygusundan
daha iyi bir öğretmen olduğuna inanıyorum" demiş ve ben bu sözle biz
öğretmen adayları da işimizi görev duygusu yerine severek yaparsak bu bize yük
gibi gelmeyip aksine elimizden gelenin en iyisini yapmak için bizleri
güdüleyecektir.
"Küçük
Sünger" Kuramı , çocuklar küçük yaşlarda zihinsel olarak daha hızlı
öğrenme kapasitesine sahiptir ve bu dönemde olabildiğince daha çok şey
vermeliyiz demektedir. Bu da çocukların yaş ve gelişim seviyesinin üstünde
olabileceği için çocukta küçük yaşlarda birçok zararı olabileceğini
düşünüyorum. İlk başta da kendini yetersiz hissetme, ya da ailesinin benim
çocuğum yetersiz mi düşüncesine kapılmasına yol açabilir.
"Olduğundan
daha zor göster" Kuramı, aslında
biz de basitten zora kolaydan karmaşığa gibi yollar vardır ve ben böyle olması
gerektiğine inanıyorum. Çünkü yukarı da söylediğim değersizdir hissi burada da
çok baskın bir şekilde hissedilme olasılığı yüksektir. " Bebeklerin bu
yeni dünyayı kendi zaman anlayışlarıyla
ve kendi hızlarında araştırıp keşfedebilmeleri için zamana gereksinimleri
vardır " Bu da demek oluyor ki bireysel farklılıklar, kritik zamanlar,
gelişme, olgunlaşma gibi kavramları kapsamaktadır.
" Bebek
ve küçük çocuk için bu kadar fazla etkin öğrenme yaşantısı dururken, onu bir
bilgisayar ya da televizyon ekranlarının karşısına oturtmak mantıklı mı!?
" 0-3 yaş arasında olabildiğince bu gibi cihazlarla karşılaştırılmamalı ve
daha sonrasında da bizim kontrolümüzde olmalıdır. Yani süresi, içeriği vb.
Ustalık
Oyunu, çocukların yeni kavramları ve becerileri kazanmalarını sağlar. Bir
örnekten yola çıkacak olursak 4 yaşındaki İvana ayakkabılarının bağcıklarını
bağlayabildiğini söylemiş. Öğretmen de
bunu annesine sormuş. Annesi de İvana doğum günü partisi oyunu oynadığını
paketleri kurdele yapmak için 60-70 kez denediğinden bahsediyor. Çocuklara bu
formal bir şekilde verilseydi bu sıkabilir ve bu yaşta yapamazdı fakat kendi
isteği ile çok fazla hiç sıkılmadan denemesiyle ustalaşmıştır.
Beceri
Ustalığı ve Yenilikçi Oyun, oyun yoluyla bir beceriye ustalaştıktan sonra
yenilik yaratmak ve yeni keşfettikleri becerileri zorlamak isterler. Burada
bisiklet örneği verilmiş ve küçükken ben de ilk başta denge de durmayı sonra
sürmeyi sonrasında ellerimi bırakmayı daha sonları farklı şekiller yapmayı
denemiştim. Gerçekten de bir şeyi öğrendikten sonra ona yenilikler katarak
farklılaşmaya ve ustalaşmaya çalışmaktayız.
Yakınlık
Oyunu, birbirlerine yabancı iki çocuğun yeni tanıştıklarında aralarında belli
ortak bir amaç olduğunda çok uzun yıllardan beri arkadaşmış gibi davranmasına
denir. Aynı boylarda birbirlerine karşı güvenebileceklerine dair inançları
vardır.
Terapötik
Oyun, çocuk, oyunu stresle başa çıkmanın bir yöntemi gibi tedavi edici olarak
kullanırlar. Annesi çocuğuna kızdığında çocukta bunu oyuncak bebeğine karşı bir
dışa vurum olarak kullanacaktır. Burada ce-e oyunun da terapötik oyuna dahil
olmasına şaşırdım ve yazarı okuyunca mantıklı geldi.
Çocuğa, "Sen ne düşünüyorsun?"
diye sormalıyız. Çocuklar kendilerine soru sorulmasından en az yetişkinler
kadar hoşlanırlar ve sorulara yanıt vermekten de onlardan daha mutlu olurlar.
Fakat bu sorgular gibi değil de güzel bir üslupla anlaşılır bir dille ve
çocuğun iletişime geçeceği bir şekilde olmalıdır.
Çocuklar kendileri oyun başlatır, oyuna yeni
kurallar getirebilir ve sonlandırabilir. Kendilerinin başlattıkları oyunlar
çocuklara etkili toplumsal bireyler olmaları için gereksinim duydukları
kişilerarası becerileri öğrenmelerine katkıda bulunuyordu.
Kurallı
Oyunlar, çocukların toplumsal kurumlarla ilk karşılaşmasıdır. Gönüllü bireyler
olduğu sürece var olurlar. Üyelerin kendi kişisel gereksinimleri ve arzularını,
üzerinde toplumsal anlaşmaya varılmış kurallar dizisinden ve ritüellerden aşağı
tutması gerekir. Mekansızlık vardır.
Yani onlar için özel bir mekana ihtiyaç duymazlar. Nerede olurlarsa oyun
oynayabilirler.
Yazar, Piaget'in Ahlak Gelişimi üzerine olan
maddesel çalışmasını bedensel çalışma olarak uyguluyor ve burada bedensel zarar
söz konusu olduğunda, çocukların niyeti mala verilen zarar söz konusu
olduğundan bir iki yıl önce değerlendirdiklerini buluyor.
İşbirliği ve
rekabetin normal ve sağlıklı olduğu
söyleniyor. Buna ben de katılıyorum. Fakat tabi ki her şeyin fazlasının zarar
olduğunu her şeyin yerinde ve kıvamında yapıldığı zaman normal şeylerdir. Bu
tür şeyler çocuğun kendi performansını geliştirmesi açısından iyidir.
Yakınlık
Oyunu , 7-8 yaştan sonra toplumsal cinsiyet merkezli oyunlar olduğuna
değiniliyor. Bu okul öncesi çağda eğilimler evcilik oyunu, araba yarışı vb.
oyunlarla kendini gösteriyor.
Oyunun Gücü
Çocuklar
kendi isimlerine çok sahip çıkarlar ve kendilerine başka şekilde
seslenilmesinden hoşlanmazlar. Aidiyet duygusu için de önemli olduğuna ve
aidiyet duygusunun ilk basta vücudumuzla, ismimizle, anne ve babamızla devam ediyor. İsim ile
seslenmek çocukları saygı ve sevgi duyulduğuna ve değer verildiğini
hissetmesini sağlar.
Çocuklara
sınır koymaya çalışmalarımızda onlara direk buna uçacaksın dediğimizde bunu ona
karşı bir saldırı olarak görür ve yapmak istemeyebilir fakat onlarla birlikte
kuralları koyarsak kuralları çiğnemenin sonuçlarını onlarla birlikte karar
verebiliriz.
Kişisel
merakların paylaşılması: Ailelerin çocuklarıyla olan ortak ilgi ve meraklarının
onları uzun süre birlikte tuttuğuna ve verimli vakit geçirildiğine değinilmiş
ve yazar burada oğluyla olan denize merakından bahsetmiş ve bunun böyle
olduğuna inanıyorum. Aileler çocuklarıyla bir saat bile olsa verimli zaman
geçirmeliler.
Çocukların
kişisel merakları; İyi bir öğretmen çocuklarının neyden hoşlanıp neyden
hoşlanmadığını bilmeli ve etkinliklerini ona göre düzenlemelidir. Aile ve
okulda da sevgi, saygı ve dürüstlük temel ilkeler olmalıdır.
Aile zamanı;
Bir saat bile olsa çocuk ile geçirilen verimli zaman çocuğun aileye olan bağını
güçlendirir.
Paylaşılan
yaşantılar; Çocuklar ile konuşurken ya da onlarında bizimle yaşantılarını
paylaşmalarını istiyorsak ilk önce bizim kendi yaşantımızı onlarla
paylaşmalıyız. Bu durum onlar ve bizim aramızdaki güveni arttıracak ve çocuğa
cesaret verecektir. Bu şekilde konuşma bir sorgulamaya değil bir sohbete
dönüşür. Hem de deneyimlerimizi çocuklarımızla paylaştığımız zaman onlar bizi
birey olarak kabul etmeye başlar.
Erken çocukluk eğitimin kalitesi, eğitimin
her düzeyi için model olmalıdır.
Montessori:
Eğitim programının değeri sıkıca kontrol edilmediğinde boşa harcanmış olacağına
olan inancına ben de katılıyorum. Eğitim programları ne kadar iyi olursa ve
bunları uygulayıcıları o kadar kaliteli bireyler yetiştirebiliriz.
Ve son
olarak başta denildiği gibi oyun sevgi ve çalışmayı kaynaştırdığımız zaman
bizler, çocuklar ve yetişkinler olarak mutlu, sağlıklı ve üretken yaşamlar
sürebiliriz.
OYUNBAZ ÖĞRETMEN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder